PAPUA
- Attila Atasoy
- Mar 18, 2015
- 4 min read

PAPUA…
Önce konuya açıklık getirelim..Afrikadaki Gine’lerden sonra uzak doğunun en uzağında,Pasifik’e sırtını yaslamış bu adaya, geç keşfedilmesinden olsa gerek YENİ GİNE adı verilmiş..Avrupalılar Afrikada’kileri talan ettikten sonra sıra buradaki altın ve petrol yataklarına gelmiş anlaşılan.. Avustralya’nın hemen kuzeyinde, Dünyanın en büyük ikinci adası olan(820033 kmkare) YENİ GİNE, Endonezya ve Papua Yeni Gine ülkesi tarafından neredeyse yarı yarıya paylaşılmış.. Endonezya’ya bağlı bölümün adı Irian Jaya(zafer adası anlamında) iken sonradan Papua olmuş..Papua da kendi arasında batı(Papua Barat) ve orta(Puncak Jaya) olarak ikiye ayrılmış.Her iki taraf ta bağımsızlık istiyor..
Ekvatoral zenginliklerle dolu Ada’nın iki ülkesi de maalesef geçinemiyorlar,bu kadar yakın olmalarına rağmen aralarında yol yok..Hoş Papua’da da iç bölge bağlantıları yol olmadığından sadece yerel havayolları ile yapılabiliyor..
Biz,Endonezyaya bağlı Papua’nın iç kesimlerine,Kuzey Baliem vadisine yollanacağız..Niye? Çünkü dünyanın en az kalmış,en ilkel(ya da en doğal diyelim),en çıplak kabilesi ‘DANİ’ler ve birkaç farklı kabile de orada yaşıyor da ondan..Biz, penislerine kabak kılıf giydiren DANİ’lere misafir olacağız da ondan..Ama önce kuzey pasifik kıyısındaki başkent Jayapura’ya,oradan da pervaneli uçaklı yerel havayolu ile Baliem Vadisinin merkezi Wamena kasabasına varmamız gerekiyor..
PAPUA’YA GİDİŞ..:
Onyedibin adadan oluşan Endonezya’ya gitmek var önce.
Öyle kolay değil tabii..İstanbuldan Singapur’a oniki saat ,Singapur’dan aktarmayla başkent Jakarta’ya iki saat,Jakarta’dan yerel havayolu ile Sulawesi adasında da yolcu alış beklemesiyle sekiz saat uçuyorsunuz..Bitmedi Wamena için de bir saat kadar uçmanız gerekecek..Bu arada yerel uçaklarda ikram olmadığını hatırlatayım..
BALİEM VADİSİ VE WAMENA:
Beyaz adam 1938 yılında buraya ulaşıp kendi hallerinde modern çağın öğütücü sisteminden uzak yaşayan kabilelerin hayatlarına birdenbire girivermiş.Halbuki onlar kendi aralarında sadece arazi,kadın veya domuz için savaşırlarmış..Yaşamlarına hırs,stres,tüketim hırsı girmemiş o zamanlar..Bu yöreye adım atan misyonerler halkın büyük bölümünü kağıt üzerinde Hristiyan yapsalar da halk animist(ataya tapan) geleneklerini bugün de devam ettiriyor.Yörenin en kalabalık kabilesi Dani’ler,Yalı’lar ve Lani’ler ormanların derinliklerindeki köylerinde yaşıyorlar.
Koyu-mor renkli patates tarlaları,domuz festivalleri,bataklıklar,coşkulu akan nehirler,çöken köprüler,çamur,tropikal orman,karides yetiştirilen gölcükler ve yerel pazarlar diyarı Baliem Vadisi ,ortalama binbeşyüz metre yükseklikte.. Merkezi Wamena kasabası, domuz yetiştirilen yer anlamındadır..Büyük pazarıyla meşhur.Çoğunluk barakalardan oluşuyor.Havaalanı ise fabrika deposunu andırıyor..İnsanların çoğu kısa,ince vücutlu,kafaları iri,dişleri bembeyaz.Ruanda’nın gorillerini andırıyorlar..Etraftaki çok sayıdaki domuz,zenginlik işaretiymiş. Bölgede alkol yasak,zira bu insanların bünyesi alkolü kaldıramıyormuş.Ama deli gibi sigara içip bir palmiye meyvesini(battle nut) çiğneyerek kafa buluyorlar.Ağızları kırmızıya boyayan meyve yollara tükürüldüğünden yollar kanlı izlenimi veriyor..Çarşısı da barakalardan oluşuyor ama içleri satılık TV cihazıyla dolu ..Neyse merkezimiz Wamena olmak üzere hergün Baliem vadisinde sefere çıkacağız.. Napua tepeleri bunlardan bazısı..
KABİLELERE ULAŞMAK:
Ekvatoral yağmurlar eşliğinde(yağışlı sezon Kasım-Şubat arası),Koltukları lime lime olmuş,konserve kutusu kıvamındaki minibüsümüzle yeterince çalkalanarak ulaşmaya çalıştık ilk gün fakat heyhat!,Muazzam bir heyelan yolları(patika desek daha doğru) yok etmişti..
İkinci gün nehir köprüsü selden çöktüğü için kenarlardan tutunarak geçmemiz gerekti.Karşı tarafta bekleyen,daha doğrusu iletişimsizlik nedeniyle geç gelebilen diğer bir minibüsle yine yeterince çalkalanarak köylerin bulunduğu bölgeye ulaştık..Ama o ne?.Yine çökmüş bir demir köprü ve yanında geçmemiz gereken ipten asma köprü var..Bitmedi!..Kalınca ağaç dalından köprülerle(!) atlamamız gereken kirli bataklık dereler var..Ve tabii bir kısmımız düşüyor..Yürüyen balçıklar halindeki arkadaşlarımızı en yakın köye yıkanmaları için yetiştiriyoruz.Buna sürünmek desek daha doğru olacak.Neyse kanalizasyon deresi pisliğini köyün kuyusundan köylülerin yardımı ile temizliyoruz.Ama bu bizim istediğimiz Dani köyü değil maalesef..
Papua’da otuz’a yakın etnik grup var hepsinin dilleri ya da lehçeleri ayrı.Onları doğal yaşamlarında yakalamak isteyen belgeselciler gibiyiz.Israrlı yürüyüşlerimiz kâr etmedi tabii..İstediklerimiz heyelan dolayısıyla kapanan bölümün diğer tarafındaydı çünkü..Sürünerek döndüğümüzde pırtık minibüsümüz bize limuzin gibi geldi..
..OTEL:
Wamena’daki otelimizde,odanın dışında bulunan banyo(!) şahidimdir;Kova ve maşapayla üç gün çamaşır yıkadım, çamurlar yine temizlenmedi.Üstü mazgallı açık tavandan hergün yağan yağmurların suladığı tropikal nebat azarken için de barındırdığı börtü-böcek-sinek-kertenkele arkadaşlarla bol halvetli günlerim oldu doğrusu.. Ama müjde, Wamena’nın tek iyi oteli Baliem Pilano yenileniyordu biz giderken..
..VE KÖYLER-KÖYLÜLER:
Her köyde genellikle 3-5 aile birlikte kalıyor.Uzun bina ise mutfak.Çok sayıda domuz var.Her aile yemeğini ayrı pişiriyor.Erkekler ve kadınlar ayrı kulübelerde kalıyorlar.Seks için erkek bir süreliğine kadının yanına gidermiş .Çocuklar anne ile kalıyor.Çocuk doğuran kadın ve eşi 2.5 sene boyunca seks yapmazlarmış.Erkek çocuk sakalları çıkmaya başlayınca sünnet oluyor ve o kabak kılıfı(koteyka) penisine takıyor.O zaman erkekler kulübesine girme hakkı kazanıyor.
Bu defa yoğun acenta görüşmeleri meyvesini veriyor,gayet sağlıklı ciplerle önceden tam organize edilmiş seferlerimize başlıyoruz..Yine malum köprüden asılarak geçiyoruz,köprü altı suyun derinliği altı metre,alıp götürebilir ama bu defa eğitimliyiz..Yol boyunca mor renkli tatlı patates tarlalarından geçiliyor..
KÖYDE MUMYA VE KONAKLAMA:
Jiwika köy’ünde en doğal(!) halleriyle bizi kabul ediyorlar,fotoğraf çektirmek için para istiyorlar.Daha sonra 250 yıllık bir şef mumyası getiriliyor.Savaşta ölen şeflerinin iç organlarını temizleyip özel bir ilaç karışımıyla cenin pozisyonunda sacta kavurmuşlar.Mumya bu yüzden simsiyah.En sonra hediyelik kolye,file çanta,başlık,kama,bilezik ve koteyka denilen o meşhur kabak kılıflardan satmaya çalışıyorlar.Bir misafir kulübesi var kiralıyorlar.Hatta Alman bir çift gelmişti üç gün onlarla yaşamak için.
KÖYDE ŞOV:
Hemen yakındaki Anemoigi köyüne, kaygan çamur patikadan engel atlanarak ulaşılıyor.Kapıda savaş şovlarıyla karşılıyorlar.Hepsi ‘kabak’lı..Genellikle eski kuşağın kabak giydiği kabilelerden sonra burada gençlerin de aynı kıyafette(!) olması şaşırtıyor bazılarımızı.Daha sonra çıplak göğüslü kadınların da katıldığı karşılama şovu başlıyor..Ateş dansı ve muz ikramından sonra satışlar başlıyor.Birbirimize çok ısınıyoruz..Yağı gözlere iyi gelen kırmızı Pandanus sebzesinden ikram ediyorlar..
Sunbaima köyünde benzer bir mumya daha gösteriyorlar.Mumyalar şefin çadırındaki karanlık gizli bölmeden çıkartılıp bir sandalyeye konuluyor.
JAYAPURA ve SENTANİ GÖLÜ:
Papua özerk bölgesinin başkenti Jayapura,kuzey Pasifik kıyısında çok hoş küçük bir şehir.Havaalanından şehir 35km.Tek bağlantı yolunda trafik yoğun.Bilhassa motorsiklet sayısı çok fazla.Devamlı kazalar oluyor.Bir tarafı kuzeyden Pasifik’e , diğer tarafı güney-batıdan Sentani gölüne bakıyor.Büyük bir tatlı su gölü olan Sentani,timsahları ve Sentani kabilesinin yaşadığı Asei Adasıyla meşhur.İkinci Dünya savaşında Japonlar tarafından işgal edilmiş,sonra Amerikalılar gelmiş.Balıkçılıkla geçinen kabile ,sahil boyunca sırıklar üzerindeki ahşap evlerinde ,gölde yüzen domuzlarıyla ,öğretmensiz okullarıyla mutlular..
KISA KISA PAPUA:
-Dünya mirası listesinde yer alan Lorenz milli parkı adanın güneyinde yer alıyor.
-Adanın en yüksek tepesi 5050m. İle Puncal Jaya
-Adada tespit edilen 16bin bitkiden 124 adedi endemik
-En önemli geliri altın,ayrıca bol petrol bulunduğu söyleniyor.
-Wamena’ya her türlü araç- gereç -yiyecek havayolu ile geldiği için oldukça pahalı.Bu bölgede beş özel havayolu şirketi faaliyet gösteriyor.
-Ulaşımda kullanılan iki kişilik bisikletlere ‘beçak’,motorlu taşıyıcılara ‘ocak’,minibüs dolmuşlara ‘bemo’ deniyor.
Attila Atasoy
MART 2012



























Комментарии